19 Ekim 2014 Pazar

'Parmak arası' yazarı

Hayatımdaki tüm kırıkları onarmak, tüm sökükleri dikmek istedim ben. Hayatımı kendi mükemmelim yapmaya çalışırken, geçip gitmekte olan ve asla telafisi olmayacak zamanların bütünü olarak algılayamadım.

Risk almadan yaşamayı düstur edinmiş tüm insanlara sövdüm. Ben, onlar karşısında, hiç gerçekleşmemiş bir savaşın mutlak galibiydim. Çünkü onların hayatlarının amansız hastalığını keşfetmiş ve isterlerse onlara iyileşme reçeteleri yazabilecek kadar çözüme ulaşmıştım. Oysa ben, asla çayı şekersiz içmeyi denememiş, kendi ülkesinden başka bir ülkede yaşama fikrine ihtimal vermemiş, kendi sevgilisinden başka bir adamı sevmeyi düşünememiş biriydim. Sadece yazı yazabilmek için reklamcılığı bırakmış ve sınırını bilmediği bir zaman dilimi içinde parasız yaşamayı göze alabilmiştim.

Uzun yıllar günlük yazdım. İrili ufaklı tam 14 defter doldurdum. Hep söyleyecek bir şeylerim oldu ama kendimce çeşitli koşullar aradım. Ya birbiri ardında geldiğinde mantıklı şeyler ifade edecek cümleler, ya bir yaratım dürtüsü, ya elimin altında bir kalem ya da bir bilgisayar. Ya da hatta daha iyi bir kalem ve daha iyi bir bilgisayar. Uygun koşullar tabi ki, asla bir araya gelmedi. Hayatımın birçok evresinde olduğu gibi, mükemmel anı hep istedim fakat yaratabilmek için kendime asla kolaylık tanımadım. Sonra yazı yazmak gibi maneviyatlı bir işin tabiatına tamamen ters bir yöntem keşfettim: telefonların not defterleri. Bir dizüstü edebiyat yazarı olmak dünyada olmak isteyeceğim en son şeyken bir 'parmak arası' yazarı oldum.

Tüm zayıf yanlarım içinde bu kadar ukalalığı kendime hak görüyorum: büyük yazarların iddia ettiği gibi, yazı yazmak için yalnızlığa hiç ihtiyacım olmadı. Zaten bu yüzden de büyük bir yazar olmadım. Olamam da. Hele telefona not alabilmek benim için büyük bir icat olduktan sonra. Yine de bu olmasa ben, yolda yürürken, kalabalıklara karışırken yazamazdım. Kendi kendime söylenmelerim yazıya dönüşmezdi.

Gel gelelim ben, insanın anlatabileceği en güzel hikayenin kendisi olduğuna dair, özgüveni yüksek ve hastalıklı bir fikir yerleştirmiştim kafama. Hiç yaratamadım. Her seferinde o kadar mükemmeli aradım ki, kurduğum hiçbir öyküye hata yakıştıramadım. Kendi kalemimi kendim kırdım.