Hande Gündüz, Milliyet gazetesinin düzenlediği bu yılki Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazandığı ikinci kitabı “Uzun Irmak Boyunca” ile okuruna hem doğaya dönüş çağrısı yapıyor hem de onu düşünmeye ve sorgulamaya davet ediyor.
Uzun
Irmak Boyunca / Hande
Gündüz / Alakarga
Sanat Yayıncılık
Genç
yayınevlerimizden biri olan Alakarga Sanat Yayınları, edebiyat dünyasına
yaptığı hızlı girişi istikrarla sürdürüyor. Son dönemlerde okuduğumuz iyi öykü
kitaplarından birinin mutlaka Alakarga’dan olması tesadüf değil. 2012 yılında
yayın hayatına başlayan yayınevi, çok kısa sürede bizi, kitaplarını heyecanla
beklediğimiz öykücülerle buluşturur oldu. Üstelik bu başarı grafiği öznel bir
değerlendirmenin de sonucu değil. Önceki yıl Alakarga’dan çıkan “İçeri Girmez
miydiniz?” ile Neslihan Önderoğlu’nun kucakladığı Haldun Taner Öykü Ödülü, bu
yıl Hande Gündüz’ün “Uzun Irmak Boyunca” kitabına değer görüldü. Kitap yine
Alakarga etiketi taşıyor.
Araya
sızmak mümkün değil
Hande
Gündüz, ilk kitabı “Çaparide Çırpınmak”la da öykü camiasında dikkat çekmişti.
Benzerlerinden ayrılan üslubu, hemen kendine ayrı bir yer edinmiş, yazarın
karakteristiği kelimelerine de yansımıştı. Kendisine Milliyet gazetesinin
düzenlediği 27. Haldun Taner Öykü Ödülü'nü kazandıran ikinci kitabı “Uzun Irmak
Boyunca”da Gündüz, kendine has üslubunda hissedilir bir aşama kaydediyor.
Bilinç akışı yöntemini kullanıyor olmasının yanı sıra zincirlerle örülmüşçesine
bir kurgu hakim Gündüz’ün öykülerinde. Araya sızmak mümkün olmadığı gibi aradan
bir kelime cımbızlayıp çıkarmaya kalkışırsanız da tüm öykü başınıza yıkılacak
gibi hissediyorsunuz. Öyle sağlam, öyle sadık cümleler kuruyor Gündüz.
Hande
Gündüz’e ‘öyküde yeni bir soluk’ dersek de sadece bir klişeye can vererek üstün
körü bir yorum yapmış olmayız. Gerçekten yeni ya da en azından unutmak üzere
olduğumuz bir soluk Gündüz. Zira öykünün konforunda alıştığımız giriş - gelişme
- sonuç düzleminden sıyrılmayı başarıyor, belki de kendine yeni bir damar
buluyor. Biz, somut bir olaya tanıklık ettiğimizi düşünürken o kadar çok duygu
durumuna, kafa sesine ve kişisel kavgaya karışıyoruz ki öykünün sonuna
geldiğimizde elimizde somut hiçbir şeyin kalmıyor oluşu hiç de canımızı
sıkmıyor. Kafamızdaki sorgulamalarla henüz bir öykünün tortusunu
sindirememişken kendimizi yeni bir hesaplaşmanın içinde buluyoruz. Bu başlarda
biraz yorucu gibi görünse de kendinizi suyun akışına bıraktığınız zaman her şey
olması gerektiği gibi ilerliyor. Ara ara kayalara çarpıp sivri dallara
saplansanız da yolculuğunuz, yazar 'bitti' demeden bitmiyor. “Uzun Irmak
Boyunca” ismi biraz da bu hissiyatla anlam kazanıyor ve taşları yerlerine
oturtuyor.
Doğanın
iyileştirici gücü
Hande
Gündüz, çoğu zaman hayalin puslu perdesiyle kaplı bir atmosferde kadınından
erkeğine, gencinden yaşlısına, gerçeğinden hayaline her türlü karakterin
ruhunda bir kapı aralıyor okuruna. Peki, neler var bu ruhların içinde? Kadın
olma sancılarından erkek olma hallerine, kurulan hayallerden ‘ben’likle
bitmeyen kavgalara, çocukluğun heyecanından yaşlılığın vakarına 'insan olmak'
deyince gözümüzden kaçırdığımız en basit hallerimizin tamamı burada. Yine de
‘basit’ Hande Gündüz’ün öyküleri için doğru bir tabir olmaz. Gündüz, dilde ne
kadar temiz davranıyorsa kurguda sınırlarını o kadar zorluyor. Yazar,
algılamakta güçlük çektiğimiz hallerimizi çözümleyebilecek bir kilidi çevirmeye
uğraşıyor. Ayna karşısına geçtiğimizde dahi kendimize itiraf edemediğimiz,
içimizde keşfedemediğimiz, kendi gözlerimizde göremediğimiz gerçeklerle
yüzleştiriyor. Kalabalıklar içinde nerede durduğumuzu, cesaretimizi,
cüretimizi, özgüvenimizi ve inancımızı, hepsi uğradığımız birer durakmışçasına
durdurup sakince sorgulatan “Uzun Irmak Boyunca” hem bir hesaplaşma rehberi hem
de bir ruh atlası.
Rüzgarla
iteklenen, rüzgardan korkan, trafikteki bizonlardan bahseden, bir şenlik uğruna
koskoca bir ormanın kursağında kaybolan, atlarla imtihanından yarım bir zaferle
kurtulan ama tüm bunları kendi içsel yolculuğuyla özdeşleştirebilen onlarca
karakterden mürekkep “Uzun Irmak Boyunca”. Yazarın tüm bilişsel eylemleri,
doğanın nimetlerinden faydalanarak aktarması ise okuma haline sakin bir deneyim
katıyor. Muhtemelen doğanın iyileştirici gücünü, doğru tasvirlerle zihnimize
işliyor ve düşüncelerimizi de sakinleştiriyor.
“Uzun
Irmak Boyunca”, Hande Gündüz’ün doğaya çağrısı, düşünmeye ve sorgulamaya
daveti. Zihnimizin üzerindeki miskinlik perdesini aralamak için iyi bir fırsat
olmasının yanı sıra dingin de bir okuma deneyimi. Gündüz, her haliyle aldığı
ödülün hakkını karşılayan taze bir öykü demeti sunuyor.
Milliyet Kitap / Mayıs 2015 http://www.milliyetsanat.com/kitap/kitap-tanitimlari/bir-hesaplasma-rehberi-ve-bir-ruh-atlasi/586