Biz. İki kişi, üç kişi, dört kişi... Yaşadıkça, azaldıkça,
silkelendikçe çoğaldık. Toparlanamayacağımızı düşündükçe birbirimizin
koluna sarıldık, ayağa kaldırdık, ayağa kalktık.
Yaşayacağımızı acı acı kabullendiğimiz bir gün vardı. İdamı bekler gibi
beklediğim. Bu kadar çaresiz olmanın anlamsız olduğu ama kendimi nasıl
hazırlayacağımı bilemediğim. Yanıma bir maneviyat aradım. Delirmiştim,
yanımda duracak birileri olsun diye. Salaklığımı o gün gelip çattığında
fark ettim. Öylesi bir kalabalık vardı ki zaten yanımda. İlla sıfatının
'sevgili' olacağı bir adam değildi benim ihtiyacım. Hatta benim
ihtiyacım bu değildi. Gözlerimiz buluştuğunda gülüştüğümüz onca insan...
Birbirimize sarıldığımızda tüm kötü enerjiyi yitirdiğimiz, renklenip
şenlendiğimiz. İlla birisinin ellerini tutmam gerekmiyormuş. Yanımda
durduğunu bildiğim o insanlardan birisine gülümsemem yetiyormuş. O gün
anladım. O anın orta yerinde. Öncesindeki günler boyunca ne yapacağımı
kara kara düşündüğüm o anın göbeğinde fark ettim sahip olduğum refahı. O
gün geçti. Hayatımızın en güzel günlerinden birisi olarak kaydoldu
hatrımıza üstelik.
Sonra bir an geri çekilip baktım yaşadıklarımıza. Ne çok omuz omuza
ağlamıştık. Şakaklarımıza çaresiz öpücükler kondurmuş, sinirden
avuçlarımızı tırnaklamış, yeri geldiğinde sadece birbirimize destek
olmak için ayakta durmuştuk. Ölümler yaşamış, ayrılıklar görmüş,
kavgalar etmiştik. Bazen birbirimize çok kızıp aylarca susmuştuk ama
dönüp dolaşıp yine kendimize varmıştık.
Bir son ve bir başlangıçtı o gün. Herkes oradaydı. Sevdiğimiz ve
gerçekten sevmediğimiz tüm insanlar. Bir Kusturica ya da Özpetek filmi
karesiydi o an hayatımız. Düğün ve cenaze bir arada. Zaman mehvumu
çoktan yitmiş, mekan sorgulamaya değmez olmuş. Biz oradaydık ve koskoca
bir kalabalıkta birbirimize bitişmiş ayakta duruyorduk. Gerçek olmasını
kabul etmek istemediğimiz sancılarda "rüya görüyoruz, di mi?" sorusuna
çaresizce kafa sallayan dostlarla beraber kahkaha atıyorduk şimdi.
Yaralarımızı yalamış, bir nebze daha kapatmıştık. Yalnız kalsak
beceremeyeceğimiz kadar başarılı bir şekilde toparlanmıştık üstelik.
Aşk sandık, aldatıldık. Korktuk, pişman olduk. 'Keşke' diyecek
olduğumuzda birbirimizin ağzına vurduk 'iyi ki siz vardınız'a döndürdük o
muhtemel nedametleri. Uzaklara kaçırdık birbirimizi. Birbirimizin
ailesi olduk, kardeşi olduk, ikizi olduk, bazen sevgilisi olduk...
Sonra kabul ettim ki hayat böyle geçecek. Biz daha çok sarsılacak,
düşecek, darma duman olacağız. Ama hiçbirimiz diğerine "ah be"
demeyecek, "ben sana demedim mi" diye çıkışmayacak. Fırsat beklemeden
koşacak yanıma. Kolundan tutup çekecek, kaldıracak. Hatta hayatın
yanımıza katacağı diğer insanları def edip yalnız başına em olacak. Tek
başına taşıyacak omuzlarında.
Bizim hayatımız aynı dert yüzünden ayrı yataklarda uykusuz kalarak
geçecek. Ucu bize dokunmayacak sıkıntılara bile ağlayarak, sırf
diğerinin canını yakıyor diye.
Yara izlerimizden bitişiyoruz birbirimize. Olur da ayrılmaya kalkışırsak
o yaralar tekrar açılacak, kanayacak. Ama biz bunun korkusundan değil,
cümlelere sığdıramadığımız, kuramadığımız şeyler yüzünden kaynıyoruz
birbirimize.
Bir süredir buradayız. Daha da buralarda olacağız.
Temmuz, 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder