10 Aralık 2015 Perşembe

Yeni nesil bir Küçük Prens

Epsilon Yayınları’ndan çıkan “Bunu Buraya Ben Koydum”, hayal dünyasının klasikleşmiş masallarına muhalefet ederken gündelik hayatın eleştirisine dek uzanan, şahane sorular ve şahane yanıtlarla dolu, bilge bir kitap.

Bunu Buraya Ben Koydum / Ceyda Günalp / Resimleyen: Nesil Kalenderoğlu / Epsilon Yayınları

Lafa nereden başlayacağımı bilemiyorum. Çocuk kitapları beni hep yetişkin romanlarına göre daha çok etkiledi. Fakat en son elime geçen “Bunu Buraya Ben Koydum”, beni adeta başka bir boyuta davet etti. Henüz kitabın ortalarındayken, elimde bir Küçük Prens çağdaşı tuttuğumu düşünmeye başladım. Bu iddialı ve muhtemelen göreceli tespite de yazımda yer vererek iyice abartmış olabileceğimi düşündüm. Ama işte nihayetinde söylemeden duramadım. Çünkü bu hissiyatım, kitabın sonuna dek kendini muhafaza etti.

“Bunu Buraya Ben Koydum”, Ceyda Günalp’in ilk kitabı. Adını ya da arka kapağını okuduğunuzda içeride neyle karşılaşacağınızı pek öngöremediğiniz ama bitirip kapattığınızda her şeyin yerli yerine oturduğu bir kitap. Adını bilmediğimiz ve aslında çok da önemsemediğimiz kahramanımız karanlıkla barışık, hatta onunla, ona “karanlığım” diye hitap edebilecek kadar dost bir kız çocuğu. Zira karanlık onun için bomboş bir tuval. Her gece istediği anları sahneleyip, dünyayı istediği renge boyayabiliyor. Böylece geceleri masallara yolculuk edip, neden her defasında aynı şekilde sonuçlandıklarını anlamaya çalışıyor. En başta klasikleşmiş masallara bir yergi olduğunu düşündüğümüz hikâye, ilerledikçe bambaşka, modern bir masala dönüşüyor.

BİLMİŞLİK DEĞİL, BİLGELİK

İnsanların neden birbirlerini üzdüğünü, kendilerine sıkıntılar yarattığını, her günü birbirinin aynı yaşamaktan kaçınmadıklarını anlayamayan kahramanımız; tüm çocukların aksine büyükler dünyasının sıkıcı olduğunu düşünüyor. Sorduğu derin sorularla, annesiyle babasının da şapkalarını uçuruyor. Yine de şu hayatta anladığı ve büyüdüğünde benzemek istediği tek kişi annesi. Haliyle kahramanımızın ruhundaki bu naiflik biraz tohumdan gelme. Zaten sorduğu şahane sorulara, şahane cevaplar alabilmesi de bu yüzden. Kendi başına bulduğu yanıtların bilmişlikten öte bilgece olması da öyle.

“Bunu Buraya Ben Koydum”da, hayattaki her anın özel, geri dönülmez ve biricik olduğunu oldukça erken keşfetmiş bir çocukla karşı karşıyayız. Annesiyle geçirdiği güzel bir günün ardından “Daha çok yaşadık sanki bugün” diyebilecek, yaşamak için gökyüzüne bakarak yürümenin gerekliliğine inanabilecek, âşık olduğu çocukla en çok beraber gülümsemekten keyif alabilecek kadar bilge bir çocukla...

HER ŞEY, ÖYLECE, KENDİLİĞİNDEN... 

Kitaptaki tüm bu güzel ruh hallerinin ve duyguların okuyucuya pürüzsüzce aktarılabilmesinde Ceyda Gün-alp’in iddiasız dilinin yanı sıra Nesil Kalenderoğlu’nun zarif çizgilerinin de etkisi büyük. Zaten kitabı Küçük Prens’e benzetmekten çekinmememin en temel sebeplerinden biri, çizgileriyle bu kadar bütünleşik bir hikâyeye sahip olması. İkinci sebebi ise yukarıda anlattığım tüm sorgulamaları ve tespitleri müthiş bir derinlik içinde gerçekleştiriyor olmasında; buna rağmen de anlaşılırlıktan uzaklaşmamayı başarmasında gizli. Meseleye bu kadar çocuk aklıyla yaklaşıp bunca felsefi soruya temas etmesi ve tüm bu sorgulamalardan alnının akıyla çıkabilmesi, takdire şayan. Kitabın kapağını kapattığınızda bir gün dönüp tekrar okuyacağınızı biliyorsunuz.

 Bizim nasıl yaşayacağımızı, neresinden tutunacağımızı şaşırdığımız hayatı ve aşkı, küçümsemeyerek ama oldukça basite indirgeyerek yaşayabilen kahramanımız; hayatın, herkesin vakıf olmaya çalıştığı o sırrının, her şeyin öylece kendiliğinden, olduğu gibi meydana gelebilmesinde saklı olduğunu düşünüyor. Ve tam da kahramanımızın istediği gibi tüm hikâye, beklenmedik bir anda bitiyor? Gerçekten bitiyor mu? Peki, bu gerçekten bir ‘son’ mu?

İyi Kitap / Aralık 2015 http://www.iyikitap.net/post.php?id=1629

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder