Epsilon Yayınları’ndan çıkan “Bunu Buraya Ben Koydum”,
hayal dünyasının klasikleşmiş masallarına muhalefet ederken gündelik hayatın
eleştirisine dek uzanan, şahane sorular ve şahane yanıtlarla dolu, bilge bir
kitap.
Bunu Buraya Ben Koydum / Ceyda Günalp / Resimleyen: Nesil Kalenderoğlu / Epsilon Yayınları
Lafa nereden başlayacağımı bilemiyorum. Çocuk
kitapları beni hep yetişkin romanlarına göre daha çok etkiledi. Fakat en son
elime geçen “Bunu Buraya Ben Koydum”, beni adeta başka bir boyuta davet etti.
Henüz kitabın ortalarındayken, elimde bir Küçük Prens çağdaşı tuttuğumu
düşünmeye başladım. Bu iddialı ve muhtemelen göreceli tespite de yazımda yer
vererek iyice abartmış olabileceğimi düşündüm. Ama işte nihayetinde söylemeden
duramadım. Çünkü bu hissiyatım, kitabın sonuna dek kendini muhafaza etti.
“Bunu Buraya Ben Koydum”, Ceyda Günalp’in ilk kitabı.
Adını ya da arka kapağını okuduğunuzda içeride neyle karşılaşacağınızı pek
öngöremediğiniz ama bitirip kapattığınızda her şeyin yerli yerine oturduğu bir
kitap. Adını bilmediğimiz ve aslında çok da önemsemediğimiz kahramanımız
karanlıkla barışık, hatta onunla, ona “karanlığım” diye hitap edebilecek kadar
dost bir kız çocuğu. Zira karanlık onun için bomboş bir tuval. Her gece
istediği anları sahneleyip, dünyayı istediği renge boyayabiliyor. Böylece
geceleri masallara yolculuk edip, neden her defasında aynı şekilde
sonuçlandıklarını anlamaya çalışıyor. En başta klasikleşmiş masallara bir yergi
olduğunu düşündüğümüz hikâye, ilerledikçe bambaşka, modern bir masala
dönüşüyor.
BİLMİŞLİK DEĞİL, BİLGELİK
İnsanların neden birbirlerini üzdüğünü, kendilerine
sıkıntılar yarattığını, her günü birbirinin aynı yaşamaktan kaçınmadıklarını
anlayamayan kahramanımız; tüm çocukların aksine büyükler dünyasının sıkıcı
olduğunu düşünüyor. Sorduğu derin sorularla, annesiyle babasının da şapkalarını
uçuruyor. Yine de şu hayatta anladığı ve büyüdüğünde benzemek istediği tek kişi
annesi. Haliyle kahramanımızın ruhundaki bu naiflik biraz tohumdan gelme. Zaten
sorduğu şahane sorulara, şahane cevaplar alabilmesi de bu yüzden. Kendi başına
bulduğu yanıtların bilmişlikten öte bilgece olması da öyle.
“Bunu Buraya Ben Koydum”da,
hayattaki her anın özel, geri dönülmez ve biricik olduğunu oldukça erken
keşfetmiş bir çocukla karşı karşıyayız. Annesiyle geçirdiği güzel bir günün
ardından “Daha çok yaşadık sanki bugün” diyebilecek, yaşamak için gökyüzüne
bakarak yürümenin gerekliliğine inanabilecek, âşık olduğu çocukla en çok
beraber gülümsemekten keyif alabilecek kadar bilge bir çocukla...
HER ŞEY, ÖYLECE, KENDİLİĞİNDEN...
Kitaptaki tüm bu güzel ruh
hallerinin ve duyguların okuyucuya pürüzsüzce aktarılabilmesinde Ceyda
Gün-alp’in iddiasız dilinin yanı sıra Nesil Kalenderoğlu’nun
zarif çizgilerinin de etkisi büyük. Zaten kitabı Küçük Prens’e
benzetmekten çekinmememin en temel sebeplerinden biri, çizgileriyle bu kadar
bütünleşik bir hikâyeye sahip olması. İkinci sebebi ise yukarıda anlattığım tüm
sorgulamaları ve tespitleri müthiş bir derinlik içinde gerçekleştiriyor
olmasında; buna rağmen de anlaşılırlıktan uzaklaşmamayı başarmasında gizli.
Meseleye bu kadar çocuk aklıyla yaklaşıp bunca felsefi soruya temas etmesi ve
tüm bu sorgulamalardan alnının akıyla çıkabilmesi, takdire şayan. Kitabın
kapağını kapattığınızda bir gün dönüp tekrar okuyacağınızı biliyorsunuz.
Bizim nasıl yaşayacağımızı, neresinden
tutunacağımızı şaşırdığımız hayatı ve aşkı, küçümsemeyerek ama oldukça basite
indirgeyerek yaşayabilen kahramanımız; hayatın, herkesin vakıf olmaya çalıştığı
o sırrının, her şeyin öylece kendiliğinden, olduğu gibi meydana gelebilmesinde
saklı olduğunu düşünüyor. Ve tam da kahramanımızın istediği gibi tüm hikâye,
beklenmedik bir anda bitiyor? Gerçekten bitiyor mu? Peki, bu gerçekten bir
‘son’ mu?
İyi Kitap / Aralık 2015 http://www.iyikitap.net/post.php?id=1629
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder